GÜLİN ÖZDEMİR / SOSYAL TV

Kahramanmaraş ve Hatay depremlerinin ardından beklenen büyük Marmara depremi de gündemdeki yerini koruyor. Peki Bursa'da şehir planlaması depreme hazır mı?  Bursa Şehir Plancıları Odası Başkanı Murat İlkme, Marmara depreminden etkilenecek şehirler arasında bulunan Bursa için kentleşme ve yapılaşma süreciyle ilgili Sosyal TV’ye açıklamalarda bulundu.

WhatsApp Image 2023-03-03 at 11.21.32

Bursa'da şehir planlaması depreme hazır mı?

Bursa’nın konumu, doğal kaynakları, verimli tarım arazileri ve tarihi ile ülkemizin kadim kentlerinden birisi olduğunu ve insanları kendine çektiğini belirten Başkan Murat İlkme, “Aslında kentimiz 1924 yılında Lörcher Planı ile başlayan süreçte 1940 yılında Prost Planı, 1960 yılında Piccinato Planı, 1976 yılı Nazım Planı, 1984 yılı Nazım Planı, 1990 yılı Nazım Planı, 1995 yılı Nazım Planı, 1998 yılı Çevre Düzeni Planı 2008 yılı Nazım Planı ile döneminin ünlü şehircileri tarafından planlanmaya çalışılan bir şehirdir. Ancak geldiğimiz nokta üzücüdür. Günümüzde kentimizin yüzde 60’ının fenni hizmet almamış yapılardan oluştuğu, kentsel dokularımızın yeterli sosyal donatılara sahip olmadığı, yeterli ulaşım ağına sahip olmadığımız ortadadır. Kontrolsüz yapılaşma su havzalarımızı, birinci sınıfı tarım arazilerimizi tehdit etmiştir. Bursa kenti, içinde yer aldığı Marmara Bölgesi’nin yaşadığı hızlı, yoğun ve kontrolsüz sanayileşmeden nasibini almıştır. Kontrolsüz büyüyen sanayi, bu sanayide çalışacak insanları çekmiş, bu durum kontrolsüz göçe sebep olmuş, göçle gelen insanların barınma ihtiyacı vb. sebeple kontrolsüz yapılaşma meydana gelmiştir. Planlar yaşanan bu hızlı yapılaşmaya cevap verememiştir. Yani bir anlamda kentimizde şehir planları, yapılaşmanın arkasından gelmiş bu durum planlı bir kentleşmenin oluşmamasına sebep olmuştur” ifadelerini kullandı.

Murat İlkme: “Şehrimiz olası bir depreme hazır değil”

Bursa’nın olası bir depreme hazır olmadığını ifade eden Başkan Murat İlkme, “Şehrimiz olası bir depreme hazır değildir. Ülkemizdeki birçok büyük kent gibi şehrimiz deprem başta olmak üzere yaşanan iklim krizi ile heyelan, sel, kuraklık vb. doğa olaylarının tehlikesi altındadır. Önemli olan soru; bu doğa olaylarının nasıl olup ta bu şehirlerde doğal felaketlere dönüştüğüdür. Ülkemiz 1.derece deprem bölgesindedir. Ülkemizin depremlerinin tarihine bakalım, geçmiş dönemleri inceleyelim. Tablo çok nettir. On binlerce insanımızın öldüğü 2 depremi geçtiğimiz 23 yıl içerisinde yaşamamız elbette tesadüf değildir. Çöken sadece yapılar değil, çöken son 40-50 yıldır hâkim olan kentsel politikanın bizzat kendisidir. O politikayı araştırmamız, anlamamız ve değiştirmemiz gerekmektedir. Meseleyi fay hattından, inşaat mühendisliğinden, müteahhitlik sisteminden, yapı denetim sisteminden, imar planlarından, afet yönetiminden ibaret görmek; sorunun kök sebeplerine inmemizi engellemektedir. Sorunun kökünde kentsel politika anlayışımız vardır. Yoğun göç, plansız şehirleşme, kaçak yapılaşma, imar barışları/afları, politik yaptırımların, kaynakların, kapasitenin ve eğitimli teknik eleman eksikliği, bilgi, deneyim, ekip – ekipman yetersizliği ve gerekli hazırlıkların yapılmaması riski daha da yükseklere tırmandırmaktadır. Riskleri ve toplumun zarar görebilirliğini azaltmak, afetlerin olumsuz etkilerini önlemek için potansiyel risklere karşı stratejiler geliştirilmeli, hukuki, siyasi ve teknik çalışmalar yapılmalıdır. Yani kentlerimizi afetlere karşı “dirençli” hale getirmeliyiz” diye konuştu.

“Kentimizi bir an önce dirençli hale getirmeliyiz”

 “Amerikalı Jeoloji Araştırmacısı Tom Parsons’un yaptığı çalışma da Marmara Denizi altında 7’den büyük bir depremin olma olasılığı 2004-2014 arası %10, 2004-2024 arası %50, 2004-2034 arası %62 olarak tahmin edilmiştir” diyen Murat İlkme, “Yani saat işlemektedir. Bir an önce eyleme geçmek gerekmektedir.  Kentimizi “dirençli” hale getirmenin çalışmalarına bir an önce başlamak gereklidir. Burada temel konu ilk önce tüm yer altı verilerini kapsamlı bir şekilde ortaya koyacak mikro bölgeleme çalışmalarını yapmak, yani fay nerden geçiyor, hangi bölgeler sıvılaşma alanı, hangi bölgeler alüvyonel, hangi bölgeler heyelan bölgeleri vb. verilerini ortaya koymak. Ardından mevcut yapı stokumuzu incelemek, bu verileri çalıştırılarak risk öncelikli bölgelerin tespitini yapmaktır. Ardından bu bölgelerde kapsamlı kentsel dönüşüm çalışmalarına acilen başlamak gereklidir. Ancak unutulmaması gereken zaten kentimizde yapı yoğunluğumuz fazladır. Yerinde dönüşümde yapı yoğunluğu arttırmak yerine rezerv alanlar bularak aslında yoğunluğu yayarak/ desantralizasyon ederek yapılaşmaktadır. Planlama işte bu nokta da devreye girmektedir. Bölgelere proje bazlı bakarsak olumlu sonuç alamayız” sözleriyle konuya bütüncül planlama ile yaklaşılması gerektiğini söyledi.

“MEPS Ofisi oluşturulması avantajdır”

Ülkemizde afet konusunun kapsamlı bir yerinin olmadığını belirten Murat İlkme, sözlerine şöyle son verdi: “Afetle alakalı yasal düzenlemeler ile mekânsal planlamaya yönelik yasal düzenlemeler tekrar değerlendirilmeli, uyumlu hale getirilmelidir. Sürdürülebilir, güvenli, yaşanabilir, afete hazırlıklı ve dirençli yaşam çevrelerinin oluşturulabilmesi için, afet tehlike ve risklerini dikkate alan yöntem ve yaklaşımların planlama sistemi ve yapılaşma süreci ile bütünleştirilmesi ve bu konuların yeni yasal düzenlemelere ve kurumsal yapılanmalara entegre edilmesini sağlamak ana amacımız olmalıdır. Kentimizde 1/100.000 ölçekli planlama sürecinin devam ediyor olması, bu çalışma için Bursa Büyükşehir Belediyesi bünyesinde MEPS Ofisi oluşturulması avantajdır. Bu ofisin kapsamını, çalışan sayısını, alet/ekipman envanterini genişleterek afet öncelikli planlama çalışmalarına ağırlık verilmelidir.”